Özel Optimum Aile Danışma Merkezi olarak, ‘ Konya Psikolog – Psikolojik Danışman – Aile Danışmanı‘ yazı dizimize, ‘Aşk Nedir?’ yazımızla devam ediyoruz. Aşk nedir? Aşkı diğer duygulardan ayıran nedir? Evlilikte Aşkın Yeri Nedir? şeklinde birçok soruya çözüm bulacağını Aşk Hakkında Bilmedikleriniz – Aşk Nedir? başlıklı yazımızda, ilişkilerinizdeki birçok sorun için de yol gösterici olmayı amaçladık.
İnsanoğlu bir çok duygunun bulunduğu, bu duyguları içinde barındırdığı bir mekanizma gibidir. Anne karnından başlayıp doğuma kadar geçen süre zarfında bu duyguların oluşumu daha net bir şekilde kişinin doğumuyla ve büyümesiyle birlikte şekillenip, gelişir. Duyguların şekillenmesindeki en büyük etkenlerden biri de ailedir. Aile de görülen, yaşanılan olaylar, ailenin çocuklara olan tutum ve davranışları çocuğun duygularının şekillenmesini de etkiler. Sevme duygusu, çocuk daha ana rahmindeyken çocukla anne arasında oluşan bir duygudur. Sevmeyi, sevilmeyi, bağlanmayı ilk olarak anneden, aileden öğreniyor insan. Bu sevgi aslında hiçbir yerde bulunamayacak ve hiçbir karşılık beklenmeden verilen sevgidir. İnsanları çıkarsız, beklentisiz ve karşılıksız seven kişinin anne ve babasıdır.
Aşk Nedir?
Anne-baba sevgisinin yanı sıra insanlar birbirlerine karşı duygusal hisler besleyebilirler. Aşk, sevgi bu duygulardan en güzel olanlarıdır belki de. İnsanlar ansızın birine karşı duygusal hisler besleyebilirler. Bu kimi zaman kişilerin dış görünüşünden etkilendikleri için olur kimi zaman o kişiyi duygusal anlamda kendilerine yakın gördükleri için kimi zaman da kendi duygusal çıkmazlarının içindeyken olur. Üzgün, mutsuz, hayattan tat alamayacak kadar kötü günler içinde olan ve bugünleri yaşayan insanlar, yalnızlıklarını, mutsuzluklarını, üzgün ruh hallerini gözlerine ansızın çarpan biri sayesinde bu sorunlarla daha kolay yaşayabileceklerini düşünürler. Artık o kişiye yoğunlaşır beyin. Tüm bu sıkıntılar bir nebze olsun hayatın zorluğunu etkisiz hale getirip daha pozitif bakabilmeyi sağlar. Onun varlığıyla kurulan hayaller olumsuz tüm düşünceleri alır götürür.
Aşık olmak bir nevi ruhsal, duygusal terapi gibidir. Tabi bu terapinin seyrini de belirleyecek olan kişiler arasındaki bu duygusal bağın ne kadar sürdüğüdür. Aşkın iyileştirici, mutlu edici etkileri olduğu gibi yıkıcı etkileri de olması mümkündür. Aşık olmaya başlandığı zaman karşımızdaki kişi bizim için kusursuzdur. Adeta yer yüzüne gönderilmiş bir melek gibidir. Varlığı çok mutlu eder. Artık her şey aşık olduğumuz kişiye göre şekillenmeye başlar. Kendimizden ödünler vermeye başlamışızdır. Bu ödünler karşılıklı olduğu zaman kişiler daha mutlu olurlar. Çünkü aşk, bir nevi karşılıklı verilen tavizler yumağı gibidir. Yumağın ucunu yakalayıp çektiğiniz zaman devamının da güzel bir şekilde geleceğini bilirsiniz. Aşık olunan kişinin yaptığı, söylediği her şey aşık olan kişi için doğrudur, güzeldir.
Aşk Bir Görme Kusurudur
Gözü ondan başkasını görmeyecek kadar körleşir. Onunla yatar, onunla kalkar. Sürekli onu düşünür. Aşık olunan kişinin söylediği her kelimeden, gösterdiği her davranıştan bir anlam yükleyip anlam çıkarma çabasına girerler. Aşık olan kişi sadece aşık olduğu kişinin her söylediğini hatırlar diğer insanların söylediklerini bu kadar iyi hafızasına kazıyamaz. Çünkü diğer insanlarla aşık olduğu insan arasında görme, düşünme, algılama, hissetme, davranış vb. gibi birçok farklılıklar vardır.
Farsça bir kelime olan ‘aşk’, yine Farsça bir kelime olan ‘Aşeka’dan geliyor. Aşeka ‘sarmaşık, sıkıca sarılmak, sarmaşmak’ demek. Farsça aşk sözcüğü “Eşgh”olarak okunmaktadır. Türkçe’ ye de “Aşk ” olarak geçmiştir. Aslında aşkın tanımını yapmak mümkün değildir çünkü herkeste farklı anlamlar çağrıştırır. Kiminde hüzün kiminde mutluluk kiminde acı kiminde yakıp, küle çeviren bir kor kiminde büyülü bir esinti kiminde bulutların üzerinde olmak ve kiminde ise yoğun şekilde yaşanan bir takıntıdır. Aşk, her insanın yüreğinde farklı duyguların kapılarını açar. Aşk, ona kapılan herkesi sarıp sarmalar. Kimse bu durumdan rahatsız olmaz. Kimi zaman yakıcı, yıkıcı da olabilir kimi zaman da insanı mutluluktan havalara uçurup, bilinçdışı hareketlerin varlığını da ortaya koyar. Çünkü insanlar aşık oldukları zaman ya da bu hisle sarmalandıkları zaman aşkın kendilerine hissettirdiği duyguların içinde kaybolup giderler. Sarmalayan, ilgiye boğan aşk başkasına verildiği zaman başkasında çiçekler açtırdığı gibi ilgiden mahrum kalanı da sararıp, soldurur.
Aşık Olduğumuzda Vücudumuzda Neler Olur?
Beyinde dopamin denilen maddenin artması aşık olunan kişiye karşı ilgi ve dikkatin artmasına neden olur. Dünyamız o kişi üzerine odaklanır ve şekillenir. Aşık olunan kişi düşünüldükçe de salınımı artar. Dopaminin artışı aşık olunduğu zamandaki abartılı davranışlara da neden olur. Kalp hızının artmasına, uykusuzluğa, iştahsızlığa çeşitli korku, kaygı ve strese de neden olmaktadır. Aşık olma döneminde aşık olunan kişi için gösterilen çaba ve ilgi artar. Bu bakımdan aşık olmak cinsel arzuyu da arttırır. Dopamin artışıyla birlikte testosteron artışı da olur.
Testosteron, cinsel arzunun belirleyici hormonudur. Dopaminin testosteronu arttırması aşkın cinsel arzuyu arttırdığını da gösterir. Kadınlarda salgılanan oksitosin hormonu ise bağlılığı arttırdığı gibi güven, yakınlık, şefkat, empati ve sağlıklı ilişkiler kurmamızı sağlar. Emziren annelerin, şefkat gösteren/gösterilen herkesin salgıladığı hormondur. Sadakat ve bağlılık oksitosinle ilgilidir. Aşık olunduğu zaman aşık olunanla ilişkiyi sürdürmedeki en etkili hormon oksitosun hormonudur demek mümkündür. Çünkü aşık olan her insan şefkat gösterme, ilgilenme, yakınlık kurma, güven duyma ve bağlanma gibi duygu durumlarının içindedir. Bir ilişkiyi sürdürmekte oksitosin hormonunun da etkisi önemlidir.
Her şey karşıtıyla var ve güzel. Aşk, insanlara umut olabildiği gibi umutsuzluk eşiği de olabilir. Uyumlu bir birliktelik olabildiği gibi uyumsuzluğu da getirebilir. Kendin ne kadar güçlü olsan da karşındaki kişi güçsüzlüğünü de oluşturabilir. Aşk, hayatta olabilir hayatı zehir de edebilir. Aşk, kendine atfedilen anlamla önem kazanır. Aşka atfedilen anlam bireyin bu yaşantısı sonucundaki öznel deneyimleri olarak karşımıza çıkar.
Aşk Birlikte de Yalnız da Yaşanabilir!
Duygusal yaşantılarımızı belirleyen, yaşadığımız olaylar değil, olaylarla ilgili düşüncelerimizdir. Olaylara atfettiğimiz anlamdır. Aşk, karşılıklı yaşanabileceği gibi yalnız da yaşanabilir. Birlikte yaşanılan aşk yalnız yaşanılmayada başlayabilir. Aşk sadece bir yaşantıdır. Birlikte ya da yalnız her şekilde yaşanabilir. Aşık olan kişiler birbirlerini mükemmel, harika, şahane, zeki, birbirlerinin aradığı her şeye sahip olarak görüp bu mükemmel uyumun hiç bozulmayacağını, hiçbir sorunla karşılaşmayacaklarını düşünürler.
Aslında bu gerçek bir ilişki değil, hayali bir birlikteliktir, hayalin gerçek olduğunun yanılsamasıdır. Aşk, karşılık bulma olarakta algılanır. Birine aşık olduğun zaman tüm ilgin, odağın, düşüncelerin ona odaklanır. Hayallerinde hep o vardır. Onun dediği her şey senin için diğer herkesin dediklerinden daha önemlidir, daha akılda kalıcıdır, daha hatırlatıcı ve unutulmaz bir şekle bürünür. Seçtiğin kişinin sadece olumlu yönlerini görür, olumsuz yönlerini göremezsin ve bu yönlerini de küçültüp hiç düşünmezsin, üstünde durmazsın. Senin için sadece olumlu ve güzel yönleri önemlidir diğer hiçbir şey önemli değildir. Çünkü aşk, her şeydir ve her şeyin üstesinden gelebilecek bir güçtedir.
Aşkta Düşüncelerimizin Büyük Payı Var
Aşkın bu şekilde her şey olarak düşünülmesi, algılanması kişilerin ruhsal, duygusal, davranışsal olarak şekillenmelerine de neden olur. Her şey olarak görülen aşk varken güzeldir ancak yokluğu düşünülmeye başlandığı andan itibaren kişiyi anksiyeteye de sürükler ki ruhsal olarak etkilenmenin en önemli özelliğini de yansıtır böylelikle. Hep bir kaybetme düşüncesiyle baş başadır aşık olan kişi. Acabalar sürekli zihnini meşgul eder. Tam bir güven oluşturamaz içinde ve sürekli aşık olduğu kişinin davranışlarını, söylediklerini düşünüp kendi içiyle, düşünceleriyle çatışmaya başlar. Çok güzel olan hayatı aniden umutsuzluğa, mutsuzluğa, dalgınlığa, her zaman düşünceli olmaya, sinire, strese, öfkeye hakim olmaya başlar. Aslında düşündüğümüz kadar varız ve düşüncelerimizi ne yöne çekersek o yöne doğru bizi götürmeye başlarlar. Olumlu düşüncelerin bizi hayatı daha yaşanır ve mutlu bir şekilde göstereceği gibi olumsuz düşüncelerin de bizi hayatı yaşanılması güç ve mutsuzluk diyarına sürükleyeceği bir gerçek.
İnsanlığın devamını sağlayan şey üremeyse bu insanların var olmasıyla da toplumlar oluşur. Aslında aşk bir nevi seksin de önünü üremeyle açmıştır. Her şey insanların varlığıyla anlam bulup, ilerler, değişir ve gelişir. Toplumdaki insanlarla da hoşlantı, aşk, sevgi, evlilik gibi olgular şekillenerek, değişerek insanlarla anlam bulurlar. İki kişinin birbirinden hoşlanmasıyla başlayan ve birbirlerine verdikleri değerle, güvenle, ayırdıklar zamanla, karşılarındaki kişiden başkasını görmemeleriyle aşkı güzel bir şekilde yaşamaya başlarlar.
Aşkları Canlı Tutan Şey : Tutku
Aşkları canlı tutansa tutkudur. Birbirlerine olan tutkularıdır, bağlılıklarıdır, sadakatleri ve birbirlerine güven duygusunu vermeleridir. Aşk almaktan çok vermeyi gerektiren bir duygudur. Verdiğin ölçüde alırsın, aldığın ölçüde de verirsin. Aşık olunca duygular daha çok ön plandadır. Her şey duygularla düşünülüp, hareket etmek için programlanır. Mantık ikinci plandadır. Duygularla hareket edildiği içinde aşık olunan kişi duygularımızla verdiğimiz görüntüsüyle anlam kazanır. Her şeyin hayali kurulur. Birlikte olmak için her yol tercih edilir. Çünkü aşık olunan kişide görülen duygular ve düşüncelerdir hayatı güzelleştirip, anlamlı kılan. Bu düşünceler evliliği düşünmenin de kilididir bir nevi. Çünkü sadece aşık olup, zamanı kısa sürelerle birlikte geçirmek yetmeyecektir. Aşık ve aşık olunan kişi birbirleri için her bakımdan uygun olduklarını düşünüp evlenmek isteyeceklerdir. Aşıkken biz olabilmek için çabalar verilip, emekler verilip, mücadeleler edildikten sonra evliliğin hakları olduğu ve hiçbir şeyin onları ayıramayacakları düşüncesinin içerisindedirler.
Aşk ve Evlilik
Evlilik kurumu toplumların oluşup, devam etmeleri için gerekli olarak görülen önemli ve ciddi bir olgudur. Evlilik diye bir kurum olmasa ne insanlar ne de toplumlar oluşabilirdi. Aslında bakılacak olursa kadın ve erkek ilişkilerinin ne kadar önemli olduklarının da kanıtıdır bu durum. Evlilikte de kadın ve erkek birbirlerine nasıl iyi eş olup bu masalı sürdürebilirim diye sormaları gerekir ki birbirlerine ve evliliklerine faydaları olup, sürekli yenilenip, gelişebilsinler. Evlilik, görüşü engelleyen sisleri ortadan kaldırır. Her şey daha netleşmeye başlar. Her şey daha gerçekçi olmaya başlar. Evlilik, bir hayatın ortaklaşa saygı, sevgi, hoşgörü, dürüstlük, sadakat ve karşılıklı zevklerle paylaşılmasıdır. Bu özelliklerin yaşanmadığı ve olmadığı bir evlilik kısa sürede sihrini kaybedecektir. Eşlerin birbirlerine saygısı, birbirlerini doğru bir şekilde dinleyip, anlamaları çok önemlidir. İletişim aslında her şeydir evliliklerde. Birbirlerini dinlemeyen insanların birbirlerini tam olarak anlamaları da mümkün olmaz. Eşleri en çok yıpratan sorunlardan biridir iletişimsizlik.
Konuların, sorunların ya da sıkıntıların tam anlamıyla ve açık bir şekilde konuşulmaması eşleri ilişkileri hakkında olumsuz düşüncelere sürükleyebiliyorken eşlerin birbirleri hakkında da olumsuz düşünceler geliştirmesine neden oluyor. İletişimsizlik söz konusu olduğu zaman ilişkilerin sorunları daha fazla artıyor. Halbuki eşlerin birbirlerine nasıl iyi eş olmalarının yanıtı burada verilmektedir.
Eşler birbirlerine tam olarak açık olmalıdır. Sorunlar dolaylı yollardan değil de açık ve net bir şekilde anlatılıp, paylaşılmalıdır. Her ne olursa olsun sorunlar karşılıklı olarak paylaşılmalı ve sorunu anlatan kişi sözünü bitirene kadar dinlenmeli ve soruna yönelik ılımlı yaklaşılmalıdır. Sen hep böylesin, zaten bir şeyi de beceremiyorsun gibi eleştirel cümleler karşıdaki kişiyi içten zedeleyeceği gibi bir daha sorunları paylaşma yoluna gitmeyeceğini gösterir. Suçlamak, olumsuz eleştiri yapmak bir çözüm değildir, aksine çözüm yolunun önünü tıkayan bir engeldir. Oysaki, ‘sen elinden geleni yapmışsın ve böyle olmuş kendini bu kadar üzme, ben hep senin yanındayım’ tarzında kurulan cümleler kişinin kendini daha iyi hissetmesini ve yanında olunmasının güvenini verir.
Mutlu Evliliğin Sırrı : Doğru İletişim
Doğru bir iletişimin halledemeyeceği problem olmadığı gibi doğru olmayan bir iletişiminde halledebileceği bir problem bulamamasıdır esas olan, ilişkilerde. Yeterince dinlenilmeyen, anlaşılmayan, saygı duyulmayan, konuşmak yerine kestirilip atılan ilişkilerin ne kadar sağlıklı olabilip, ilerleyebileceği şüphesiz ki ortada. Her şeyin başında eşlerin birbirlerine saygı duymaları, birbirlerinin fikirlerini sonuna kadar bıkmadan, usanmadan dinlemeleri, birbirlerini yerecek sözlere başvurmamaları, doğru iletişimi sağlayabilmeleri hem kendilerine hem de ilişkilerine olumlu dönütler verecektir. Evlilik her toplumda olduğu gibi kutsal bir müessesedir. Biz olabilmek yolunda atılan adımdır. Biz olabilmeyi sürdürebilmek için gerçekleşen bir kurumdur.
İlişkilerde, kişilerin birbirlerini oldukları gibi kabul etmelerinin önemi evliliklerde ortaya çıkar. Evlenmeden önce birbirlerini görmek istedikleri gibi gören ve duygu ağırlıklı yaşayan bireyler evliliğin getirdiği gerçeklerle yüzleşip aslında hayallerindeki kişiler olmadıklarını anladıkları zaman yaşanan hayal kırıklığıyla hareket edip birbirlerini değiştirmeye çalışmamalılar çünkü hep öyleydiler. Karşılaşılan olumsuz davranışlar konusunda uzlaşma yoluna gidildiği zaman ilişkinin gelişimi için adım atılmış olacaktır. Atılan bu adımlar karşılıklı olduğu zaman ilişkiye verilen özveri de ilişki de daha sağlam olacaktır. Eşler birbirlerini oldukları gibi kabul ettikleri zaman, yapıcı ve özverici oldukları zaman, doğru iletişimi sağlayıp sorunlara yönelik çözüm odaklı olabildikleri zaman daha mutlu olacakları bir ilişkinin içinde olacaklardır.
Aşk, dünyanın en güzel hissidir ve bunun devamını sağlayabilmek için de evlilik en temel ve gerçek olan şeklidir.
No comments yet.